Ana içeriğe atla

Karabükspor - Fenerbahçe / 08.05.2011

Maç öncesi basında çıkan haberler. Karabükspor karşılaşmasının bir hayli zorlu geçeceğinin kanıtıydı. Özellikle, takımın iki siyahi oyuncusu üzerinden baskı kurulmaya, bir şeyler ispat edilmeye çalışıldı. Deumi'nin İstanbul'da görülmesi üzerine bir çok senaryo yazıldı. Kulüp başkanı çıkıp, İngiltere'ye gitmek için vize görüşmesi için konsolosluğa gittiğini söyledi. Bu açıklama belli bir kesimi, daha doğrusu çoğunluğu tatmin etmemiş olacak ki üzerine daha da gidilmeye başlandı. Emenike konusunda ise, bir önce ki karşılaşmada sakatlanıp oyundan çıkan ve Fenerbahçe karşılaşmasına yetiştirilmeye çalışılan Emenike 1 hafta idmanlara çıkmamasına rağmen, bu karşılaşmada oynayacak haberleri vardı. Sonuç olarak Emenike'siz Karabükspor sahaya çıkmıştı. Emenike'nin oynamamasına karşın, herkes farklı bir havaya bürünmeye başladı.

Biz Fenerbahçe'liler olarak, bunlara artık kulak asmamayı öğrendik. Lig'de var olan bizim haricimizde ki 17 takımın da üzerimize oynaması, Volkan Demirel'in dediği gibi -bizim büyük takım olmamızdan- kaynaklıdır. Biz, bu senaryoları senelerce yaşamış bir camiayız. Neticesinde de bunların üstesinden gelmeyi de başardık. Her ne kadar komplo teorileri uygulamaya çalışsalarda başarısız oldukları geçmiş senelerde yaşanan olaylarda görülmüştür. Bu yapılan düşmanlık ve üzerimize oynama politikaları, bizim gücümüzden bir şeyler götürmüyor. Aksine daha da güçlenerek yolumuza devam etmekteyiz. Senelerce şampiyonluk yarışında olan bir takım olma hüvviyeti kazanmış olmamız, diğer takımlarla aramızda ki uçurumun bir ispatıdır.

Sürekli, kazandığımız penaltılar hakkında konuşmalar yazıldı/çizildi. Ama, ne gariptir ki 600 günü aşkın bir süreçte rakibimizin aleyhinde verilmeyen bir penaltı konusu açılmadı. Bir de üzerine -verilmeyen penaltılarımız- sözünü söyledikten 2 gün sonra kazandıkları bir penaltı var ki bunun esamesi bile okunmadı. Şimdi de kalkıp, Emenike oynamadı, kırmızı kart, hakeme dua edin vb. ifadeler kullanılıyor. Bu ifadeler haftaya oynanacağımız Ankaragücü karşılaşmasına kadar da devam edecektir. Bundan hiç şüphemiz yok. Çünkü, seviyeyi okadar fazla düşüren bir şampiyonluk rakibimiz var ki... Bunları normal karşılıyoruz. Artık, tek düşüncemiz ligin bir an önce bitmesi yönünde. Şampiyon oluruz veya olmayız. Yeter ki bu yarışı ve ligin seviyesini düşüren rakiplerimizin bir an önce susması yönünde.

Daha yazılacak ve sert ifadeler içerecek konular var elbet. Fakat, biz kendi işimize ve kalan son iki karşılaşmamıza odaklanmışız. Yoksa, Bucaspor'un yediği ikinci golü de burada konuşmak isterim. Ama, o durumu da doğal karşılıyorum. 1992'li bir çocuğun forma giydiği Bucaspor'un yediği gol de anormallik aramıyorum. Çünkü, Bucaspor'da normal bir takım değil. Bunu da küme düşerek gösterdiler. Ayrıca, iki hafta sonra şampiyonluk yarışı içerisinde ki bir takımla maçı olmasına rağmen -ben Trabzonsporluyum- demesini umursamıyorum. Bunlardan da bir pay çıkartacak kadar düşmedik Allah'a çok şükür. Biz kazandığımız sürece, rakibimiz istediği kadar kazansa da şampiyon olacağımızın farkındayız. Kalan iki karşılaşmamızda da bu inancı taşıyoruz.

Maç hakkında da ufak bir şeyler paylaşalım isterim. Deumi ve Emenike konusu dışında, Selçuk'un Angelov'u düşürdüğü pozisyon var. Tamam bariz gol şansı verelim kırmızıyı. Hani bilmem hatırlar mısınız? Antep maçında Sadri başkan -çıkartalım penaltıyı maç 2-0- demişti. Biz de onun ağzından bu maçı yorumlayalım. -Atalım Selçuk'u, Niang'ın pozisyonuna penaltı verelim, Lugano'nun attığı golü de ayakla attığı için saymayalım, Bülent'in attığı ayakkabıyı Karabükspor hanesine gol olarak ekleyelim- Bu şekilde yaparsak, Sadri başkan mutlu olur mu? Bir de dilerse aslında önceden akıllara gelmesi gereken bir konu, Fener'in oynadığı rakip takım taraftarları yerine Trabzonspor'lu taraftarları alalım maçlara... Dün ilk yarı itibariyle iyi futbol oynamasak da ikinci yarı ortaya koyduğumuz futbolla, çatır çatır üç puanımızı hanemize yazdırdık. Kötü ve gününde olmayan futbolcularımızın olmasına rağmen onların yerine de oynayan futbolcularımızı da ayrıca kutlamak gerekir.

Yazımı, dün gördüğüm bir sözle tamamlamak isterim. "Size her yer Trabzon değil, bize herkes Trabzon".

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fenerbahçe Yeni Sezon Formaları / 2012-2013

2012/2013 Fenerbahçe Formaları  2012/2013 Efsane Çubuklu Forma   2012/2013 Arma Forma 2012/2013 Gölge Kanarya Forma

Arsenal İç Saha Forması / 2012-2013

 

Futbol Ve Siyaset İlişkisi

Siyaset ve spor ilişkisini farklı açılardan incelemek mümkün. Bunları kategoriler halinde incelemek bir hayli uzun yazılar ve vakit harcamamıza neden olabilir. Biz, siyaset - futbol ilişkisini 3 gerçek örnekle açıklayalım; Aslında herkesin çok yakından bildiği bir konu. Siyaset ve spor denildiği zaman akla İtalya'nın gelmesi çok doğal bir durum gibi gözükmekte. Her siyaset liderinin futbolla yakından ilgilenip bu anlamda büyük bir kitleye hitap etme çabası uzun senelerdir görülmüş, en kolay politika araçlarından biri olmuştur. Bunun en güzel örneğini; 1986'da AC Milan başkanlığına gelen medya patronu Silvio Berlusconi'yi gösterebiliriz. 1979'dan Berlusconi döneminin bir kısmını içeren sürekli rüşvet skandallarıyla çalkalanan AC Milan'ın bir Avrupa devi haline gelmesi ve bunun sonucunda Berlusconi'nin İtalya Başbakanlığı'na uzanan süreç en güzel örneklerden biridir. Berlusconi, AC Milan'ı ne kadar yükseğe taşıdıysa kendisi de siyasette o kadar mesaf