Ana içeriğe atla

Unutulmaz Maçlar #3


Manchester United 2-1 Bayern Munih 

Tarih, 26 Mayıs 1998'i gösterdiğinde Camp Nou tribünlerini dolduran 90.000 kişi böyle unutulası güç bir maç beklemiyordu. Favori olanın belli olmadığı ve kupanın her iki takıma da eşit olduğu bir Şampiyonlar Ligi finalini tribünde seyredenler o günü dün gibi hatırlıyorlardır. Bizler ekran başında o günü unutamazken, onlar o keyfi canlı canlı yaşamışlardı.

Bayern Munih, gruplara kalabilmek için ön eleme oynadığı bir dönemde. Finallere kadar kalma başarısı gösterirken, Ottmar Hitzfeld'in katkısı çok büyüktü. Ottmar Hitzfeld'in sadece kadroya 3 yabancı dahil ettiği Bayern Munih'in o zaman oluşan kadrosuna bakacak olursak; Kahn, Matthaus, Babbel, Linke, Kuffour, Tarnat, Effenberg, Jeremies, Basler, Jancker ve Zickler'den oluşan bir 11'le sahaya çıkıyordu. Saat gibi işleyen Bayern Munih'in Alex Ferguson'un Manchester United karşısında başarılı olacağına ve şampiyon olacağına inanan kısım az da değildi.

Manchester United ise, Ferguson yönetiminde 31 yıl sonra Şampiyonlar Ligi'nde şampiyonluk şansını tekrar elde etmişti. En son 1967-1968 sezonunda Benfica'yı meşhur Wembley Stadyumu'nda mağlup ederek bu büyük kupayı kazanan Manchester United için bu karşılaşma büyük önem taşıyordu. 67-68 sezonundan beri bir türlü final yüzü göremeyen Manchester United, Ferguson ile büyük bir değişim göstermiş ve artık uzun süren kupa 1'deki hasrete son vermek istiyordu. P.Schmeichel, G.Neville, Johnsen, Stam, D.Irwin, Giggs, Beckahm, Butt, Blomqvist, Yorke ve Cole'dan oluşan 11 ile Bayern Munih karşısında galibiyet arıyorlardı.

Basler... 

Bayern Munih maça hızlı başlamış ve 6. dakikada Basler'in frikikten kullandığı vuruşla durumu 1-0'a getirmişti. Maça golle başlayan Bayern Munih biraz daha geri çekilse de Manchester United tarafından rakip kalede tehlikeler yaratılamıyordu. Bayern Munih, rakibi karşısında daha dirençli ve istekli futbolunu sergilemeye devam ediyordu. Herkesin dilinde olan "Alman disiplini" Manchester United takımını bir hayli zorluyordu. Her şey Bayern Munih'in kontrolü ve isteği gibi gitmeye devam ediyordu. İlk yarı ve ikinci yarı biraz ibre Bayern Munih'de olsa da Manchester United takımı maçın son 15-20 dakikalık bölümünde artık kaybedecekleri bir şey olmadığının farkına vardı.

Ferguson Ruleti... 

Ferguson artık bir şeyler yapmak zorundaydı. Önce oyuna tecrübeli bir isim aldı. Sol kanat Blomqvist'i 67. dakikada çıkartarak yerine Teddy Sheringham'ı almıştı. Gol bulabilmek için böyle bir risk alırken, Bayern Munih takımı orta sahayı daha da kuvvetlendirmek adına hamleler yapmaya başlamıştı. Ferguson artık son kozunu 25 yaşındaki genç Norveçli Gunnar Solskjaer'i alarak yapıyordu. Bunu yaparken, fazlasıyla yorulan Andy Cole'u saha kenarına alıyordu. Bu değişimden sonra baskısını iyice kuran Manchester United bir türlü golü bulamıyordu. Maçın hakemi uzatma dakikalarını gösterdiğinde her şey bitti deniliyordu.

Bu durumu, dönemin UEFA başkanı Lennart Johansson'un yerinden kalkıp kupayı Bayern Munih'e vermek için tribünden inmeye başlıyordu. O dakikada sahneye Ferguson'un oyuna sonradan aldığı Teddy Sherringham ve Solskjaer çıkarak, kupanın Munih'e değil Manchester'a verileceğini söylüyorlardı. 90+1 ve 90+2'de Manchester United 2 gol bularak 1998 senesine damga vuran ve hafızalara kazınan bir karşılaşmaya imza atıyordu.

Maçın hakemi P.Collina'nın bile aklında yer eden ve unutmadığı bu karşılaşma da "Unutulmaz Maçlar" serimizde yerini alıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fenerbahçe Yeni Sezon Formaları / 2012-2013

2012/2013 Fenerbahçe Formaları  2012/2013 Efsane Çubuklu Forma   2012/2013 Arma Forma 2012/2013 Gölge Kanarya Forma

Arsenal İç Saha Forması / 2012-2013

 

Futbol Ve Siyaset İlişkisi

Siyaset ve spor ilişkisini farklı açılardan incelemek mümkün. Bunları kategoriler halinde incelemek bir hayli uzun yazılar ve vakit harcamamıza neden olabilir. Biz, siyaset - futbol ilişkisini 3 gerçek örnekle açıklayalım; Aslında herkesin çok yakından bildiği bir konu. Siyaset ve spor denildiği zaman akla İtalya'nın gelmesi çok doğal bir durum gibi gözükmekte. Her siyaset liderinin futbolla yakından ilgilenip bu anlamda büyük bir kitleye hitap etme çabası uzun senelerdir görülmüş, en kolay politika araçlarından biri olmuştur. Bunun en güzel örneğini; 1986'da AC Milan başkanlığına gelen medya patronu Silvio Berlusconi'yi gösterebiliriz. 1979'dan Berlusconi döneminin bir kısmını içeren sürekli rüşvet skandallarıyla çalkalanan AC Milan'ın bir Avrupa devi haline gelmesi ve bunun sonucunda Berlusconi'nin İtalya Başbakanlığı'na uzanan süreç en güzel örneklerden biridir. Berlusconi, AC Milan'ı ne kadar yükseğe taşıdıysa kendisi de siyasette o kadar mesaf