Ana içeriğe atla

Güzel Adamlar #4 | Ryan Giggs

Daha önce, "İniestaScholes ve Gerrard" ile seri yakalamıştık. Sonrasında biraz durgunluk ve acaba kimi yazsam düşüncesi hakimdi. Aslında 2-3 kişiyi yazmaya başlamıştım. Bunlar; Totti, Del Piero ve Lucarelli.
Yarım yamalak "şablon" halinde kalan yazılar oldu. Aslında şu an bloğa koysak iş görür(!) belki. Ama, bu isimlerden önce hazır günü gelmişken; Ryan Giggs yazısı yazmadan olmazdı. 22 yıllık Manchester United kariyeri ve futbol hayatının 1000. maçına çıkmaya hazırlanan "Galli Büyücü" için biraz yazalım dedik. O'da "Güzel Adamlar" serimiz için yerini alsın istedim. Çünkü, futbolu sevdiren ve "Avrupa'da tuttuğun takım hangisi?" sorularıyla geçen seneleri hatırlatan isimlerin başında geliyor. Hatırlarsınız; çocukken sokakta sabah kahvaltısından sonra başlayan ve güneş battıktan sonrasına kadar devam eden sonrasında "oğlum hadi eve" diye biten futbol oynayışlarımızda hangimiz bir futbolcu ismi takmadık ki kendimize. O isim taktığımız adamlardan biridir; Ryan Giggs. Bu yüzden de yeri farklı ve özel futbol adamlarından biridir.

Futbol tutkunu bir anne ve ragbi oyuncusu bir babanın oğlu Giggs 1973'de Galler'de dünyaya gelirken; aslında sonunda ne olacağı belliydi. Melez olan Giggs küçüklüğünden başlayan futbol tutkusu, babasıyla oynamaktansa futbol topuyla evde oynamasıyla başlıyor. Ragbi oyuncusu olan babası Danny Wilson ile futbol tutkusu üst seviye olan annesi Lynne Giggs'in ayrılışları sonrasında annesinin soyadını alan Ryan Joseph Giggs için artık farklı bir ülke, şehir ve yaşantı yaşaması gerekiyordu. Babasının arkabaları Giggs için "bu çocuk bizle akraba olması için çok beyaz tenli" demesinden eğitim hayatında arkadaşlarının "bizden çok esmer" demesine kadar geçen bir çocukluk dönemiyle karşılaşıyordu. Galler'den İngiltere'nin Manchester şehrine gelen Giggs'in futbolla içli dışlı oluşu ve annesinin de futbol tutkunu oluşu işini daha da kolaylaştırıyordu. Hatta, söylenenlere göre; Giggs'in annesi Cardiff'in zamanında yıldız futbolcusu Toschak hayranı olduğu ve bir karşılaşmada aldığı hediyeyi vermek için maç esnasında sahaya girdiği bile söylenmekte. Futbola bu kadar tutkun bir annenin oğlunun meşin yuvarlak peşinde koşması ilginç değil.

Okulda arkadaşlarıyla futbol oynadıkça, aradaki zincirleri kırabilen Giggs için dönüm noktası. O'nu okul bahçesinde top oynarken keşfeden Denis Schofield'in olmasıydı. Zamanın Manchester City scout görevini yapan Schofield, okul bahçesinde futbol oynayan genç bir Galli'yi "bunda yetenek var" diyerek City Akademisi'ne getirir. 1985 yılında City altyapısında oynamaya başlayan Galli Büyücü'nün aklında hep şehrin "kırmızı" tarafı vardı. Manchester şehrine geldiği günden beri United tarafında olan Giggs bu sevgiye takımla birlikte Old Trafford'da oynanılan bir turnuva ile iyice pekiştirmiştir. City idmanlarında sürekli kırmızı tshirtler giymeler ve yapılan tüm uyarılara rağmen kararından vazgeçmeyen Giggs, Schofield'in bütün uğraşları sonucu takım dışında kalmaktan kurtulamaz. Bir kere kanına işlemiştir şehrin diğer yakası ve bundan vazgeçemez.

City macerası son bulan Giggs için, United kapıları ilginç bir şehilde açılmaktadır. Şehrin bölgesel takımlarından Salford ile ayak bastığı Old Trafford macerası ailesinin arkadaşı olan Old Trafford güvenlik şefi H.Wood, Sir Alex Ferguson'a Giggs'den bahseder ve fırsat vermesini ister. Salford ile bir deneme maçı hazırlanır ve Giggs o karşılaşmada 3 gol atarak; Ferguson ve yardımcısı Brian Kidd'i fazlasıyla etkilemeyi başarır. Ve bir futbolcu için özellikle Manchester United hayalleriyle yatıp kalkan Giggs için bir akşam annesiyle evde otururken kapının çalması büyük bir mutluluğa neden olur. Kapıyı çalan Sir Alex Ferguson ve Brian Kidd'den başkası değildir. Bayan Giggs ile anlaşan ve Ryan Giggs'i 2 seneliğine futbolcu-öğrenci statüsünde renklerine bağlarlar. Öğrenci - futbolcu statüsünde Manchester United altyapısında A ve B takımlarından ortaya koyduğu futbolla göz dolduran Giggs, Brian Kidd önderliğinde gelişim göstermeye başlıyordu. Küçük yaşta olmasına rağmen; Brian Kidd'in Alex Ferguson'a zaman zaman A takım idmanlarında denemesi için önerdiği Giggs, Kidd'i haksız çıkartmaz. Takımın yıldız futbolcuları karşısında becerilerini gösteren ve bu yüzden dayak yeme noktasına kadar gelir. Bu gelişim, Ferguson'un özellikle üzerinde durması için görevlendirdiği Kidd'i de bir hayli keyiflendirir.

Gözle görülür yükseliş sonrasında Ferguson, Giggs'i artık lig maçında denemek istiyordu. 2 Mart 1992'de Everton ile oynanılan karşılaşmanın kadrosuna aldı. Denis İrwin'in sakatlığı sonrası oyuna girmeye hazırlanan Giggs için, oyundan çıkan İrwin rakibine "şimdi yandın" uyarısında bulunmayı ihmal etmiyordu. Aslında Giggs'deki yeteneği görebilen isimlerden biriydi İrwin. İrwin dışında o'nun yetenekleri karşısında hayretler içinde kalan efsaneler de vardı. Bobby Charlton ve George Best arasında geçen konuşmada her iki efsane isim de Giggs'in ne kadar iyi ve yetenekli olduklarını söylerler. Hatta, kendilerinden daha iyi yerelere geleceğinden ve Manchester United takımının en iyisi olacağından bahsederler. Ferguson, kötü başlayan Manchester United kariyeri için düzlüğe çıkması için en büyük ihtiyacı; Giggs'den başkası olduğuna karar verdiğinde uzun süredir gelmeyen başarılar gelmeye başlıyordu.

1999 yılında kazanılan Premier Lig, FA Cup ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluklarında büyük pay sahibi olan Giggs için, artık Manchester United efsanelerinden biri olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Juventus karşısında zaferi getiren golü atan Giggs için bu bir başlangıçtı. Daha iyileri ve daha fazlasını arzulayan, bunun için çalışan kendini geliştiren yapısıyla sahada durdurulması güç bir futbolcuya dönüşmesini sağlıyordu. Her maç sonrasında üzerine ilave ederek yükselen kariyeri karşısında Ferguson'da büyük bir keyif ve mutluluk alıyordu. Kötü başlayan Manchester United kariyerinde "demirbaş" statüsüne ulaşılan serüvende en büyük pay sahiplerinden biri olan Giggs ile ne kadar övünse az diye düşünürüm. Yetenek avcısı Ferguson'un Giggs'i keşfedememesi döneminde kendisi açısından daha büyük hasarlara neden olabilir miydi? İşte bu sorunun cevabı zor. Sistem, yetenek ve başarı denildiği zaman akla ilk gelen isimlerin başında yer alan Ferguson için bu sorunun cevabını söylemek zor. Belki de daha farklı bir isim bulacaktı. Fakat, işler bu kadar kolay ve üst seviye olmayabilirdi. Çünkü, oyun anlayışı ve arzulanan başarı yolunda kilit isim; Ryan Giggs'den başkası değildi.

Futbol kariyerinde 999 maçı geride bırakan ve Norwich karşısında 1000. maçına çıkacak olan bir isimden bahsettik. Büyük isimlerle dolu bir Manchester United kariyeri sonrasında ilerleyen yaşına rağmen sahada sergiledikleri müthiş. Manchester United ile kazandığı kupa sayısı; 34 (otuzdört). Manchester City'nin tarihinde kazandığı kupa sayısı 14. 1880'den beri şehrin diğer tarafının kazandığı kupa sayısının çok çok çok fazlasını 1991'den günümüze kadar kazanmış Giggs'i bu zamana kadar izlediğimiz için büyük bir şansımız oldu. Futbolu güzel kılan ve sevdiren Giggs'in futbolu bıraktığı dönemde o'nun gibisinin hiçbir zaman gelmeyeceğini düşünerek; üzüntü yaşasak da izlediğimiz dönemi hatırlar ve keyiflenmeye çalışırız.

Önder Ayhan PEKTAŞ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fenerbahçe Yeni Sezon Formaları / 2012-2013

2012/2013 Fenerbahçe Formaları  2012/2013 Efsane Çubuklu Forma   2012/2013 Arma Forma 2012/2013 Gölge Kanarya Forma

Arsenal İç Saha Forması / 2012-2013

 

Futbol Ve Siyaset İlişkisi

Siyaset ve spor ilişkisini farklı açılardan incelemek mümkün. Bunları kategoriler halinde incelemek bir hayli uzun yazılar ve vakit harcamamıza neden olabilir. Biz, siyaset - futbol ilişkisini 3 gerçek örnekle açıklayalım; Aslında herkesin çok yakından bildiği bir konu. Siyaset ve spor denildiği zaman akla İtalya'nın gelmesi çok doğal bir durum gibi gözükmekte. Her siyaset liderinin futbolla yakından ilgilenip bu anlamda büyük bir kitleye hitap etme çabası uzun senelerdir görülmüş, en kolay politika araçlarından biri olmuştur. Bunun en güzel örneğini; 1986'da AC Milan başkanlığına gelen medya patronu Silvio Berlusconi'yi gösterebiliriz. 1979'dan Berlusconi döneminin bir kısmını içeren sürekli rüşvet skandallarıyla çalkalanan AC Milan'ın bir Avrupa devi haline gelmesi ve bunun sonucunda Berlusconi'nin İtalya Başbakanlığı'na uzanan süreç en güzel örneklerden biridir. Berlusconi, AC Milan'ı ne kadar yükseğe taşıdıysa kendisi de siyasette o kadar mesaf